Loader

* Mali Kılavuz Dergisi 34. Sayısında Yayımlanmıştır.

KAMU HARCAMA HUKUKU VE KAMU HARCAMA HUKUKUNUN DİĞER BİLİM DALLARI İLE OLAN İLİŞKİSİ

 

Erkan KARAARSLAN

Maliye Bakanlığı Muhasebat Başkontrolörü

 

I. KAMU HARCAMA HUKUKU[1]

 

A- Tanımı ve Önemi

 

Yaşam kurallarını düzenleyen hukuk, sürekli bir şekilde değişiklikler göstermektedir. Hukuk kavramı kullanılmaya başladığında, tüm hukuki konular, özel hukuk alanı içerisinde sayılırdı. Daha sonra, kişilerle devlet arasındaki ilişkilerin ve hukuki sorunların artması sonucunda, özel hukukun yanında kamu hukukunun da ortaya çıkması gerekli hale gelmiştir. Kamunun görevlerinin sürekli bir şekilde artması ve bu artış içinde yönetilenler ile kamu arasındaki ilişkilerin çoğalması, kendi içinde kamu hukukunun çeşitli dallara ayrılmasını ortaya çıkarmıştır.           

           

            Hukuk, önceleri, kanun koyucunun ortaya koymuş olduğu düzenli yazılı kaynaklardan meydana gelmiş olmayıp, geleneklerin oluşturduğu bir takım düzenlemelerden oluşmuştur. Bu yolla meydana getirilmiş olan kurallar, daha çok özel ilişkileri çözme amacı taşıyordu. Zamanla, devlet anlayışında birçok değişiklikler meydana gelmiş ve sosyal devlet anlayışının gereği olarak da bazı yeni düzenlemelerin ortaya çıkması zorunlu hale gelmiştir. Yani, hukuk sadeliğini kaybetmiş ve karmaşık bir şekle dönüşmüştür. Bu nedenle de, hukuk alanında bir takım sınıflandırmalar yapmak zorunluluğu doğmuştur.[2]

           

            Özel hukuk, insan hakları ve eşitlik esasına dayanır. Kişisel haklar ve eşitlik ilkesi özel hukukun esasını oluşturur. Bu ilkelerin sonucunda da sözleşme serbestîsi mülkiyet hakkının kabulü ve miras haklarının benimsenmesi gibi, kişilere ilişkin kurallar ortaya çıkar. Yani, özel hukuk, bireylerin ve kurumların eşit haklara sahip ve eşit yükümlülükler yüklenen varlıklar olarak sürdürdükleri ilişkileri düzenleyen bir hukuk dalıdır. Medeni hukuk, ticaret hukuku ve devletler özel hukuku, özel hukukun dallarıdır.

 

Özel hukuktan sonra ortaya çıkmış olan kamu hukuku ise, devletin teşkilatını, işleyişini ve devletin kişi ve diğer devletlerle olan ilişkilerini düzenler. Kamu hukukunun karakteristik niteliği, egemenlik hakkına dayanmış olması ve bunun sonucunda ortaya çıkmış olan ast-üst ilişkisidir. Kamu hukukunda hukuk kuralları, bu bakımdan emredici ve zorlayıcı niteliktedir.

 

Kamu mal ve hizmetleri de kamu hukuku kuralları içerisinde sevk ve idare edilir. Bunun nedeni, bu mallardan kamunun ortak ve eşit bir şekilde yararlanmasını, kamu hizmetlerinin kesintisiz bir şekilde sürdürülmesini, milli servetin ve kültürün korunmasını sağlamaktır. Bunlara kişilerin tecavüz ve müdahaleleri veya onları herhangi bir şekilde iktisap etmeleri toplum yararına aykırı düşer; tatmininde kamu yararı bulunan toplumsal bir ihtiyacı karşılayan kamu hizmetlerinin işlemesine engel olur. Bu nedenle doğrudan doğruya kamunun kullanmasına açık olan mallar ile bir kamu hizmetine tahsis edilmiş bulunan malları bazı ayrıcalıklı hukuk kurallarına tabi tutma zorunluluğu vardır.

 

Kamunun ihtiyacı ve menfaatlerinin karşılanması, kamu hizmetlerinin maddi araçlarını oluşturan malların özel mülkiyet rejiminden ayrı olarak kamu malı sayılması, özel bir korumaya tabi tutulması ve bireylerin bunlardan gereken ölçüde faydalanmasının sağlanması için ayrı hükümlere tabi tutulması bir zorunluluktur.

 

Bu zorunluluk, bu tür eşyaya özel hukukun mülkiyet ve ayni haklar rejimi dışında, idare hukukuna özel bir rejimin uygulanmasını gerektirir. Fakat bu kurallar, toplu ve kanunlaştırılmış değildir, daha ziyade doktrin ve içtihat sahasında doğmuş ve gelişmiştir.

 

Kamu mallarının diğer mallardan ayrılması ve özel bir rejime tabi kılınması gerekliliğinin ortaya konulması, hangi malların bu kategoriye dahil edileceğini belirleyecek kapsamı saptama ve bunun sonucunda bir kamu malları tanımı yapma gerekliliğini de beraberinde getirmektedir.

           

Kamu harcamaları, kamusal birimlerin yetkililerinin, çeşitli hukuki düzenlemelerden (anayasa, kanun, kanun hükmünde kararname vs.) ve bütçe kanunlarından almış oldukları yetkiler çerçevesinde belirli bir hukuki süreç içerisinde gerçekleşmektedir. İşte bu sürecin en başından en sonuna kadarki kısmını düzenleyen kurallara kamu harcama hukuku denilmektedir.

 

            Özcesi, kamu harcama hukuku, kamu harcamalarına ilişkin tüm teorik ve hukuki kurallar ile harcama mevzuatının tamamından meydana gelir.

 

B- Bütçe Hakkı ve Harcama Yetkisi

 

Kamu harcama hukuku ile bütçe hakkı ve harcama yetkisi arasındaki ilişki çok önemli olup, bütçe hakkı ve harcama yetkisi kavramı anlaşılmadan kamu harcama hukukunun tam olarak anlaşılması mümkün değildir.

 

Genel olarak bütçe hakkı; kamu hizmetlerinin cinsi ve tutarı ile bu hizmetleri karşılayacak kamu gelirlerinin toplanması hakkında karar verme yetkisidir. Bir devletin tam egemenliğe sahip olabilmesi için, ülkesinin tüm mali işlemlerinin devlet elinde merkezileşmesi, tüm gelirlerin devlet bünyesine girmesi ve tüm harcamaların da devlet tarafından yapılması gerekmektedir.

 

Bütçe hakkının kazanılması mücadelesinde milletler önce vergi hakkını sonra da harcama yapılmasına ilişkin yetkiyi elde etmiş, gelirlerin ve giderlerin her sene yeni baştan tasdiki yani bütçenin yıllık onanması sisteminin kabulüyle de bütçe hakkı kavramı tamamlanmıştır.

 

Bütçe hakkı, demokrasilerin tarihi oluşum ve gelişim sürecinde, ulusların egemenliklerini, kamu gider ve gelirleri üzerindeki yetkilerini parlamentonun kullanımına devretmesiyle sistemleşmiş ve mali bir müessese olarak Anayasalarla düzenlenmiştir. Bu düzenleme çerçevesinde nerelere hangi kamu hizmetleri için ne miktarda harcama yapılması gerekeceğine ve bu harcamalar nedeniyle halka ne gibi mali yükümlülükler yükleneceğine millet adına karar verilmekte, meclisler ön izinle yürütme organına bütçe ile öngörülmüş gelirleri toplama, masrafları yapma ve borçlanma iznini vermektedir.          

 

Bütçe hakkından doğan harcama yetkisi; Bütçe Kanununda verilen izin gereği kamu ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kamu giderlerini yapan kuruluşlarca kullanılan yetkidir. Kamu gideri, harcama yapmaya yetkili olanlar tarafından yapılabilir. Her görevlinin harcama yapması söz konusu olmayıp, yasalarla bu konuda yetkili kılınmış olması ve harcamanın; yasal süreç içerisinde gerçekleştirilmesi gerekir.

 

Demokrasi ile yönetilen ülkelerde egemenlik millete aittir. Anayasa’mızda da “Egemenlik kayıtsız şartsız millete aittir.” hükmü yer almaktadır. Bu nedenle ülkemizde hem vergilendirme yetkisi hem de harcama yetkisi millete aittir. Millet bu yetkisini vekilleri aracılığıyla yürütür. Bu nedenle harcama yetkisi parlamentoya aittir.

 

Parlamentoların tüm kamu sektörü için yapılan onbinlerce harcamayı bizatihi kendilerinin yapması mümkün değildir. Bu nedenle harcama yetkisi devredilmektedir. Bunun da yegâne yöntemi Bütçe Kanunlarıdır. Bütçe Kanunları ile parlamentolar harcama yetkilerini yürütme organlarına devreder. Bu nedenle yürütme organları ancak bütçelerde öngörülen ödenek kalemlerinden ve öngörülen miktarlarda harcama yapabilirler; çünkü harcama yetkileri bununla sınırlıdır. Öngörülen ödenek miktarının üzerinde harcama yapmaları durumunda mezun edilmedikleri ve halkın yetki vermediği bir harcamayı yapmışlar demektir ki bu Sayıştay tarafından tespit edilip raporlanır.

 

Parlamentolar vermiş oldukları harcama yetkisini Kesin Hesap Kanunu sürecinde denetleyerek yetki kullanımının doğru yapılıp yapılmadığını karara bağlar. Bu konuda da Sayıştay’dan hem teknik yardım hem de istişari görüş alırlar.

 

II. KAMU HARCAMA HUKUKUNUN DİĞER BİLİM DALLARI İLE İLİŞKİSİ

 

            Bir kamu harcaması yapmanın, ekonomik, sosyal, siyasi, hukuki ve idari yönleri vardır. Bu nedenle kamu harcama hukukunun ayrı bir disiplin olarak ele alınarak incelenmesi gerekir.

 

Kamu harcama hukuku, multi – disipliner bir bilim dalıdır. Bu bakımdan, kamu harcama hukukunun birçok bilim dalı ile ilişkisinin olması çok doğaldır. Ancak, Kamu Harcama Hukukunun hukuk ile olan ilişkisinin diğer bilim dallarına oranla daha fazla olduğunu söylemek mümkündür.[3]

 

Kamu Harcama Hukukunun diğer bilim dalları ile olan ilişkilerini şu şekilde özetlemek mümkündür:

 

A- Ekonomi Bilimi İle İlişkisi

            Kamu harcamaları genel ekonomi içerisinde ortaya çıkmakta ve gerçekleşmektedir. Kamu harcamaları yoluyla ekonomik yapı üzerinde önemli etkiler yaratılabilmektedir. Kamu harcamalarının bileşiminde yapılan küçük değişiklikler bile ekonomik büyüme, sektörler arasında gelir dağılımı değişimi gibi çok önemli ekonomik sonuçlar doğurabilmektedir. Bu bakımdan kamu harcamaları maliye politikasının en önemli ve vazgeçilmez araçlarından bir tanesidir.

 

            İster ulusal, isterse uluslararası düzeyde olsun, devletin mali nitelikteki karar ve uygulamaları, ekonomik yapı ve işlemler üzerinde geniş etkiler yaratmakta olup[4], bu etkiler dolayısıyla kamu harcama hukuku ve ekonomi bilimleri arasında sıkı bir ilişki ortaya çıkmaktadır.

 

B- Anayasa Hukuku İle İlişkisi

 

Anayasamızın 2. Maddesi, Devletimizin özelliklerini sayarken, onun bir “Hukuk Devleti” olduğunu da vurgulamıştır. Bu, Anayasa hukukunda günümüzde ulaşılan son aşamadır.

           

Devletin hukuk ilkelerine bağlı olması gereği, Aristotales’ten bu yana hukuk düşüncesinde önemli bir yer tutmuştur. “Hukuk Devleti” ortaçağ Avrupa’sında toplumsal sözleşme ilkesine dayandırılmıştır. Yeniçağ da “Hukuk Devleti” kavramı, J. Locke ile Montesquieu’nun ortaya attığı güçler ayrılığı ilkesiyle büyük bir önem kazanmıştır. Daha sonra “Doğal Hukuk” kavramı ve uzantısı “İnsan Hakları” anlayışı, hukuk devleti düşüncesine yeni boyutlar getirmiştir. 1789 Fransız Devrimi ile hukuk devleti filizlenmiştir.

 

Bu gelişmelerin oluşturduğu birikim XIX. yüzyıldan başlayarak Alman hukuk öğretisine yansımıştır.

           

Anayasamızın 11. maddesine göre; “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar anayasaya aykırı olamaz.” Hukuk Devleti ilkesi Anayasa’nın üstünlüğü temeline dayanır. Anayasa’nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı Anayasa’ya uygunluk denetimini, o da Anayasa yargısını ve Anayasa Hukukunu gerektirmiştir.

 

Anayasamıza göre; yasaların, iki yolla Anayasaya uygunluğu denetlenir. Birincisi; “İptal davası” ve “Dava açma süresi” başlıkları altında Anayasanın 150. ve 151. maddelerinde düzenlenmiştir. İkincisi; “Anayasaya aykırılığın diğer mahkemelerde ileri sürülmesi” başlığı altında 152. maddede belirtilmiştir. Anayasanın benimsediği sistem içerisinde, yasaların Anayasaya uygunluğunun denetimi, esas ve şekil yönünden olmak üzere iki açıdan yapılmaktadır.

 

Anayasa hukuku, devletin temel yapısını ve işleyişini meydana getiren hukuk kurallarının bütünüdür. Bu tanım içinde, kamu gelir ve giderleri ile bütçenin çok önemli bir rolü bulunmaktadır. Modern devlet anlayışında kamu gelir ve harcamalarının güvence altına alınması şeklinde ifade edilebilecek bütçe hakkının temeli, anayasalara dayandırılmaktadır. Çünkü, bütçenin tarihi geçmişine bakıldığında, bütçe hakkının doğumu, konunun anayasalarda yer alması ile başlamıştır. Devletin gelirlerinin ve bu arada özellikle devlet gelirleri içinde çok önemli yer tutan vergilerin toplanması ile toplanan bu gelirlerin hangi kuruluşlar tarafından ne miktar harcanabileceğini gösteren bütçe ilkelerinin anayasalarda yer alması gerekir.

           

Nitekim bu hususlar, 1982 Anayasası’nda da ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır. Anayasanın Dördüncü Kısmı, “Mali ve Ekonomik Hükümler” başlığını taşımaktadır. Sözü edilen kısmın birinci bölümünde mali, ikinci bölümünde de ekonomik hükümlere yer verilmiştir. Mali hükümler bölümünde bütçe ve kesin hesap ile ilgili hükümler yer almıştır.

           

Bütçenin hazırlanması ve uygulanması ile ilgili bu genel düzenlemeden başka Anayasa’nın 162’nci maddesinde, bütçenin görüşülmesi ile ilgili usul; 164’üncü maddesinde, kesinhesap kanun tasarısının bütçe tasarısı ile birlikte yasama organına getirilmesi ve görüşülmesi ve 160’ıncı maddesinde de, esas olarak merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlama yükümlüğünü yüklenmiş olan Sayıştay ile ilgili hükümler yer almıştır.

           

Belirtilen bu düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, kamu harcamaları ile anayasa arasındaki ilişkinin ne derece birbirine yakın olduğu, kamu harcamalarının temelinde anayasanın yer aldığı, açık bir biçimde görülmektedir.

 

C- İdare Hukuku İle İlişkisi

 

            Çoğulcu demokratik toplum düzeninde hukukun üstünlüğünü sağlamanın temel koşulu, kamu gücünün her günkü görünüşü olarak ifade edilen idarenin hukuka uygun kurulması ve faaliyette bulunmasıdır. Dolayısıyla idare işlevinin tabi olduğu ilke ve kuralları düzenleyen idare hukuku, hukukun üstünlüğünü sağlamada yaşamsal öneme sahiptir.

 

İdare hukukunun, hukuka bağlı idarenin kurulması için bulduğu en etkili yol, idarenin yargısal denetimidir. Ancak idare hukuku, yalnızca idari yargı kararlarıyla oluşmadığı gibi; yargısal denetimin yöntemi ve sonuçlarını irdelemekle yetinen bir hukuk dalı da değildir. İdare hukuku, yargısal denetimden önce demokratik, saydam, hizmet ve edim sunmayı amaçlayan idareyi kurmak; insan hakları kuralları, hukukun genel ilkeleri doğrultusunda idare birey ilişkilerini düzenlemekle görevlidir. Elbette belirtilen şekilde kurulup, ilişkileri düzenlenen idare, etkili ve yaygın yargısal denetimle korunup, geliştirilebilecektir.

 

Bilindiği üzere devlet, yasama, yargı ve yürütme organlarından meydana gelmektedir. 1982 Anayasası’nın 7. maddesine göre yasama yetkisi, Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisi’nindir. Anayasa’nın 8. maddesi yürütme yetkisi ve görevinin, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından yerine getirileceğini ifade etmektedir. Anayasanın 9. maddesine göre yargı yetkisi ise, bağımsız mahkemelere bırakılmıştır. Anayasanın bu üç maddesi birlikte ele alındığında organik anlamda idare; yasama ve yargı organları ile yürütmenin birer parçası olan Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu dışında kalan tüm kurum ve kuruluşları kapsar.

           

Yukarıda belirtildiği üzere; özel hukuk eşit hak ve yetkiler üzerine kurulduğu halde, idare hukukunda kamu yararı esas tutulur. Yani genelin yararları karşısında özel çıkarlar bir yana bırakılır. Bu açıdan idare hukukunda devletin egemenlik gücü esastır. Bütçeye dayanılarak gelirlerin toplanmasına ve harcamaların yapılmasına ilişkin olarak yapılan işlemler birer idari işlemdir. İdarenin, doğal olarak eşit hak ve çıkarlara dayanarak yapmış olduğu işlemler de bulunmaktadır. Ancak, idarenin genelde yapmış olduğu işlemler, idari işlemlerdir. Gelirlerin toplanmasına ve harcamaların yapılmasına ilişkin bu tür işlemlerde, idari işlemler için geçerli olan sebep, konu, yetki, şekil ve amaç unsurları aynen uygulanır. [5]

           

             İnsan hakları alanında meydana gelen gelişmeler idare hukukunu, yöneten yönetilen kopukluğuna dayalı, idarenin otorite tutkusunu kimi zaman kutsayan, bireye, idarenin takdir ettiği kamu yararının ve yargısal denetimin elverdiği ölçüde hukuki koruma sağlayan bir hukuk dalı olmaktan çıkarmıştır.

 

Öte yandan son yirmi yıl içinde ekonomik anlayışın değişmesi, özelleştirme uygulamaları, klasik idare yapısını ve idare hukukunun temel kavramlarını değiştirmiştir. Fakat ekonomik alanda meydana gelen bu değişiklikler, klasik idare yapısı yanında regülasyonla görevli bağımsız, özerk idari kurumların oluşturulmasını sağlamış; aynı zamanda idare hukukunda bireyin konumunu pekiştirmiştir.

 

Kamu harcamaları ile ilgili işlemlerden doğan uyuşmazlıklar, idari yargının görev alanına girer. Bu bakımdan idare hukuku ile Kamu Harcama Hukuku arasındaki ilişki, Kamu Harcama Hukuku idare hukukunun bir parçasıdır denilebilecek kadar yakındır.

 

D- Ceza Hukuku ve Ceza Muhakeme Hukuku İle İlişkisi

 

Ceza Hukuku, toplum düzenini korumak amacı ile konmuş bulunan kaidelere aykırılık teşkil eden suçlarla bunları önlemeye matuf cezaları inceleyen bilgidir.[6]

           

Ceza Hukuku, toplumda yer alan herkesin (gerçek ve tüzel kişiler), önceden yürürlüğe konulmuş ceza normlarına riayet etmesini sağlamaya çalışan ve riayet edilmemesi halinde kişi hak ve hürriyetlerinin sınırlandırılmasını öngören kurallardan oluşan bir hukuk dalıdır.

 

Ceza hukukunun diğer hukuk dallarından farkı, hak ve hürriyetleri sınırlamasıdır. Türk Ceza Kanununun dayandığı temel ilkeler aşağıda belirtilmiştir:

 

Hukuk Devleti İlkesi: Bir devletin; sistemini, işleyişini ve organlarının faaliyetlerini insan hak ve hürriyetlerine dayalı olarak gerçekleştirmesi ve yargı denetimine açık olmasıdır.

 

Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesi: Bir fiilin suç sayılabilmesi ve bu nedenle suç işleyene ceza verilebilmesi için mutlaka kanun koyucu tarafından kanunla suç ve ceza olarak düzenleme yapılmış olması gerektiği esasına, suçta ve cezada kanunilik prensibi denir. Bu prensip Ceza Hukuku’nun temelini teşkil eder.

 

Ceza Sorumluluğunun Şahsiliği İlkesi: Bu ilke, Ceza Hukuku’nda kabul edilen ve herkesin kendi işlediği kusurlu fiilinden sorumlu tutulması esasını getirir.

 

Kusur Sorumluluğu İlkesi (Subjektif Sorumluluk): Ceza Hukuku’nda kusursuz (objektif) sorumluluk olmamalıdır. Kusur sorumluluğu esastır. Herkes, kusurlu fiilleri neticesinde sorumlu tutulabilir.

 

Kanunu Bilmemenin Mazeret Sayılmaması İlkesi: Kişi, işlediği fiilin hukuken kabul görmeyen bir davranış olduğunun bilincinde olmalıdır. Ancak, işlenen fiilin kanunlarda suç olarak tanımlanmış olduğunu bilmek gerekmez.

 

Eşitlik İlkesi: 1982 Anayasası kanun önünde eşitlik ilkesini belirlemiştir: Ceza Kanununun uygulamasında kişiler arasında ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, siyasal veya diğer fikir yahut düşünceleri, felsefi inanç, milli veya sosyal köken, doğum, ekonomik ve diğer toplumsal konumları yönünden ayrım yapılamaz ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınamaz.

 

Aynı Fiil Nedeniyle Tek Ceza Verilmesi İlkesi: Aynı fiil nedeniyle faile sadece bir ceza verilmesi demektir. İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır

 

Görüldüğü gibi, Ceza Hukuku ile Kamu Harcama Hukuku arasında dolaylı bir ilişki vardır. Bu ilişki, daha çok kamu parası harcayanların hukuka aykırı davranmaları sonucunda ortaya çıkar. Sözü edilen kişilerin görevlerini ihmal veya suistimal etmeleri ya da çıkar sağlamaları buna örnek olarak gösterilebilir.

           

Ceza hukuku, maddi ceza hukuku ve şekli ceza hukuku şeklinde kendi içinde iki kısma ayrılır. Maddi ceza hukuku, suçlar ile cezalardan ve güvenlik önlemlerinden söz eder. Esas ceza hukuku denilen bu bölüm de; genel ve özel ceza hukuku şeklinde ikiye ayrılır. Genel bölüm, suç ve cezalara ilişkin genel hükümleri içinde toplar. Suçların niteliği, türleri, unsurları, suçlu, cezai sorumluluk esas ve dereceleri, bu sorumluluğu kaldıran veya azaltan nedenler, cezaların niteliği, türleri, cezaların yerine getiriliş biçimleri, cezaları düşüren durumlar ve güvenlik önlemleri gibi birçok önemli konu bu bölüm içinde yer alır. Özel bölümde, suçlar ayrı ayrı düzenlenmiştir. Şekli ceza hukukunda ise, suçların ve suçu işleyenlerin ortaya çıkarılması ve bunlara verilecek cezaların uygulanmasında izlenecek kurallar belirlenmiştir.

 

Kamu harcama hukukunun ceza hukuku ve ceza muhakemesi hukuku ile ilişkisi harcama yapıldıktan sonra harcamayı yapanların suç sayılan eylem ve işlere karışmaları durumlarında ortaya çıkmaktadır.

 

E- Uluslararası Hukuk İle İlişkisi

 

            Uluslararası hukuk, diğer bir deyimle devletler hukuku, devletler arası ilişkileri düzenleyen hukuk kurallarından meydana gelir. Uluslararası hukuk dalının kaynakları, uluslararası anlaşmalar, örf ve adet ile genel hukuk ilkeleridir. Son dönemlerde uluslararası ilişkilerin artmasıyla birlikte uluslararası hukuk dalı da büyük önem kazanmıştır. Uluslararası ilişkiler içinde de ekonomik ve mali konular önemli bir yere sahiptir.

           

Günümüzde dış borçlanmalar büyük boyutlara ulaşmıştır. Borçlanmalar dışında devletlerin birbirleriyle birçok mali bağlantıları da bulunmaktadır. Ayrıca, birçok uluslararası kurumla ilişkiler ve anlaşmalar yapılmakta, buralara önemli miktarlarda üyelik aidatları ödenmektedir. Bu gelişmeler dikkate alındığında Kamu Harcama Hukuku ile uluslararası hukuk arasında dolaylı bir bağ olduğunu söylemek mümkündür.

 

F- Özel Hukuk İle İlişkisi

 

            Harcama Hukukunun Kamu Hukuku alanına dahil bir hukuk dalı olması nedeniyle Harcama Hukuku ile özel hukuk dalları arasında nitelik farkı bulunmaktadır. Ancak, sözü edilen biçimde nitelik farkı bulunmasına rağmen bu hukuk dalı ile Kamu Harcama Hukuku arasında yine de bir ilişki bulunmaktadır. Çünkü özel hukuk, tüm diğer hukuk dallarının ortaya çıkmasında onlara kaynak olmuştur. Özel hukuk, Kamu Harcama Hukukuna da birçok ilke ve kavramlarını vermiştir. Özel hukuk da yer alan tüzel kişi kavramının bu alanda da kullanılması buna örnek olarak gösterilebilir.[7]

 

            Diğer yandan kamunun yaptığı her hizmet idari nitelikte değildir. Yapılan bazı işlemler (Kamunun mal ve hizmet alımında bulunması gibi) özel hukuk alanına giren işlemler niteliğindedir. Yani kamu kesimi bu tür işlemlerde özel kesim ile eşit hak ve yetkilere sahiptir. Bu açıdan dikkate alındığında Kamu Harcama Hukuku ile özel hukuk arasında oldukça yakın bir ilişki olduğu söylenebilir.

G- Kamu Maliyesi İle İlişkisi

 

            Genel olarak ifade etmek gerekirse kamu maliyesi Devletin gelir ve giderlerini inceleyen bir bilim dalıdır. Bu genel tanım içinde yer alan tüm konular, uygulama yönüyle Kamu Harcama Hukukunun da konularını oluşturur. Bu bakımdan ilgili iki bilim dalı çok yakın ilişki içindedir. Hatta, Kamu Harcama Hukuku, kamu maliyesinin uygulama yanını meydana getirir.

 

H- Muhasebe İle İlişkisi

 

Muhasebenin sözlük anlamı “hesaplaşma, karşılıklı olarak hesap görme”dir. Literatürde yer alan ve genel kabul görmüş muhasebe tanımı ise; bir örgütün varlıklarında ve kaynaklarında değişme yaratan mali nitelikteki olayları kaydetme, sınıflama, özetleme, analiz etme ve yorumlama bilim ve sanatıdır.

 

Devlet muhasebesi ise; genel yönetim sektörünün mali nitelikli ve para ile ifade edilebilen olaylarının kaydedilmesi, kaydedilen bilgilerin topluca gösterilmesi ve yorumlanmasına ilişkin faaliyetlerin tümüdür. Devlet muhasebesinin amacı; mali yönetim ve kontrol aracı olarak milli ekonominin planlanması ve yönetimi için kamu kesimine ait gerekli ekonomik bilgileri sağlamak üzere; bir mali yıla ait bütçeleştirilmiş gelir ve giderlerin yıl içi ve yıl sonundaki gerçekleşmeleri ile genel yönetimin ve yönetsel birimlerin varlık ve kaynaklarını izlemek ve belirli dönemler itibarıyla yönetsel birimlerin bütçe uygulama sonuçları ile faaliyet sonuçlarını ilgililere, bilgi ihtiyaçlarına uygun şekilde rapor etmektir.[8] Bu ifadeden de anlaşılabileceği gibi modern muhasebenin günümüzdeki fonksiyonu sadece defter tutmak ve gelirlerle giderleri kaydetmek değildir.

 

Nitekim 1050 sayılı Kanunun yerine getirilmiş olan 5018 sayılı Kanun, bütçe ve muhasebe sisteminde önemli değişiklikler getirmiştir. Kanunun “Muhasebe Sistemi” Başlığını taşıyan 49. maddesinde önemli değişiklikler görülmektedir. Söz konusu madde, “Muhasebe sistemi; karar, kontrol ve hesap verme süreçlerinin etkili çalışmasını sağlayacak ve malî raporların düzenlenmesi ile kesin hesabın çıkarılmasına temel olacak şekilde kurulur ve yürütülür.” şeklinde bir ifadeyle başlamaktadır.

 

            Kamu Harcama Hukuku ile Devlet Muhasebesi arasındaki ilişkinin önemi, kamu harcamalarının Devlet Muhasebe Sistemi içinde kaydedilerek izlenmesi ve raporlanmasından kaynaklanır. Yapılan kamu harcamalarını taahhüt aşamasından ödenme aşamasına kadar izleyebilmek için iyi işleyen bir muhasebe sistemine gereksinim bulunmaktadır.

 

J- İşletme Bilimi İle İlişkisi

            Kamu Harcama Hukukunun hem makro hem mikro ekonomik boyutta sonuçları ortaya çıkabilmektedir. Kamu sektörünün piyasa malı üretip üretmediği; üretiyorsa, ürettiği mal ve hizmetlerin çeşitleri, büyüklüğü ve fiyatlandırma politikaları işletmelerin üretim, pazarlama, finansman ve personel politikaları üzerinde etkili olur. Bu etki, rakip bir üretim birimi olarak olumsuz yönde olabileceği gibi, nitelikli eleman yetiştirme, teknoloji geliştirme gibi olumlu yönlerde de olabilir.                       

           

            Kamu harcamalarının önemli bir kısmı kamunun ihtiyaçları için satılan mal ve hizmet bedellerine ödenmektedir. Bu mal ve hizmetlerin kamuya satılması işlemleri de kamu harcama hukuku kuralları içerisinde gerçekleşmektedir. Ülkemizde çok sayıda işletmenin tek faaliyet konusu kamu sektörüne dahil kurum ve kuruluşlara mal ve hizmet teminidir.

 

Ayrıca, kamu harcamaları yoluyla alt yapı yatırımlarının yapılması, nitelikli personel yetiştirilmesi, kamusal adalet ve güvenliğin sağlanması gibi etkenler işletme politikalarını dolaylı olarak etkiler.

 

            Bir çeşit kamu harcaması olan vergi harcamaları yoluyla işletmelerin karar ve tercihleri üzerinde etkili olunur. Belirli sektörlerdeki ya da belirli bölgelerdeki işletmeler vergi harcaması niteliğindeki çeşitli teşviklerle desteklenir.

 

K- Sosyoloji Bilimi İle İlişkisi

            Sosyoloji; bütün sosyal incelemeleri ilgilendirmektedir ve insanların toplu olarak yaşama ihtiyacından doğan ilişkileri incelemektedir.[9] Kamu harcama hukuku, kamusal fonların kullanımı suretiyle düzenli bir sosyal hayatın sağlanmasına çok önemli katkılar sunmaktadır. Toplumsal olayları inceleyen sosyoloji, kamu harcamalarının toplum üzerindeki etkileri dolayısıyla kamu harcama hukuku ile ilgilenir.

 

Kamu harcama hukuku ise kamu harcama kararlarının alınması ve uygulanması aşamasında toplumun göstereceği tepkileri tahmin etmek için sosyoloji bilimine ihtiyaç duyar. Ayrıca sosyoloji biliminin imkânlarını kullanarak belirli yönlendirmelerde bulunabilir.

 

Kamu harcamalarının büyüklüğü ve kimlere yapıldığı bireyleri doğrudan etkilemekte, topluma götürülen hizmetler, bu hizmetlerin yarattığı dışsallık, birey ve kitle psikolojisi oluşturmaktadır. Kamu hizmetleri ile kamu harcamalarının planlanmasında ve bunların uygulamaya dönüştürülmesinde, toplumsal özelliklerin dikkate alınması gerekir.

L- Siyaset Bilimi İle İlişkisi

            Devletin sahip olduğu finansal gücün, gerçekleştirilmesi söz konusu almaşık kamu hizmetleri arasında nasıl bir dağıtıma tabi tutulacağı, tercihlerin hangi doğrultuda olacağı ve ağırlık verilecek hizmet alanlarının neler olacağı konusunda siyasal karar alma süreci etkilidir. Siyasal karar alma mekanizması aracılığıyla belirlenen siyasal tercihlerin, kamu harcama hukuku açısından önem taşıyan kamusal malların üretimi ile tüketiminin belirlenmesine ilişkin kararlara da egemen olması, Kamu Harcama Hukuku ile Siyaset Bilimi arasındaki ilişkiyi açıkça ortaya koymaktadır.[10]

           

Kamu Harcama Hukuku, harcamaların belirli hukuk kuralları ve süreçleri dahilinde yapılmasını sağlamaktadır. Bu yönüyle Kamu Harcama Hukukunun siyasi kararların alınmasını engelleyen yönleri de bulunmaktadır. Kamu Harcama Hukukunun, kişi ve kurumların kamudan olan alacaklarını güvence altına alma fonksiyonu da bulunmaktadır. Kamu Harcama Hukuku Sistemi bünyesinde, keyfi ya da politik kararlar verilmesinin önünde engel oluşturabilecek çok sayıda norm bulundurmaktadır.

           

M- İstatistik ve Planlama İle İlişkisi

 

            Kamu harcamaları ile ilgili planlanan hedeflere ulaşılabilmesi bakımından, verilerin toplanması, analize tabi tutulması ve değerlendirilmesi, ulaşılan sonuçların ışığı altında mevcut uygulamaya yön verilmesi gerekir. Kamu harcaması öngörülerinin yapılmasından, uygulanacak bütçe, maliye ve borç yönetimi politikalarının başarılı bir şekilde yürütülmesine kadar tüm mali olaylar açısından istatistik büyük bir önem taşır.[11]

 

            Kamu harcamalarının ülkenin ekonomik ve sosyal durumu dikkate alınmak suretiyle etkin bir şekilde uygulanması isteği, mali planlama kurumunu ortaya çıkarmıştır.

 

 

[1] KARAARSLAN, Erkan (Ekim 2006), Kamu Harcama Hukuku, 1. B., Yaklaşım Yayınları, Ankara.

[2] M. Kamil Mutluer, Erdoğan Öner, Ahmet Kesik, Bütçe Hukuku, 1. B., İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları 99, İstanbul, Mayıs 2005, s.13.

[3] Mutluer, Öner, Kesik, s.17.

[4] Abdurrahman Akdoğan, Kamu Maliyesi, 9. B., Gazi Kitapevi, Fersa Matbaacılık, Ankara, 2003, s. 9.

[5] Mutluer, Öner, Kesik, s.20.

[6] Reşat Tesal, İktisadi Ticari Mali Suçlar, İstanbul, 1969, s.1.

[7] Mutluer, Öner, Kesik, s.23.

[8] Erkan Karaarslan, “Tahakkuk Esaslı Muhasebe ve Devlet Hesaplarında Şeffaflık,” Mali Kılavuz Dergisi, no.15 (Ocak – Mart 2002): s.17.

[9] Akdoğan, s. 15.

[10] Halil Nadaroğlu, Kamu Maliyesi Teorisi, 8. B., Beta Basım Yayım, Dağıtım A.Ş., Yayın No. 337/17, İstanbul, 1992, s.11.

[11] Akdoğan, s.16.