Loader

* Denetim Dergisinin 113. Sayısında Yayımlanmıştır.

CEZA MUHAKEMESİ KANUNUNA GÖRE İFADE ALINMASINDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR

 

Erkan KARAARSLAN

Maliye Bakanlığı Muhasebat Başkontrolörü

A- GİRİŞ

            Ülkemizde Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde ceza hukuku alanında bir takım düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemeleri;

- 5232 sayılı 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun,

            - 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev Ve Yetkileri Hakkında Kanun,

            - 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu,

            - 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun,

            - 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu,

- 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun,

şeklinde sıralayabiliriz. Genel olarak bu düzenlemelerin, 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yürürlüğe gireceği söylenebilir.

Bu çalışmada, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununa göre ifade alınması, Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu ile karşılıklı olarak incelenecektir.

            B- HAKKINDA ÖN İNCELEME YAPILAN KİŞİNİN İFADESİNİN ALINMASI

Bu çalışmada “Sanığın İfadesinin Alınması” ifadesi yerine, “Hakkında Ön İnceleme Yapılan Kişinin İfadesinin Alınması” ifadesi kullanılacaktır. Bu bilinçli bir tercihtir. Çünkü, hakkında ön inceleme yapılan kişi suç işlemiş değil suç işlemiş olma ihtimali bulunan kişidir. Hakkında ön inceleme yapılan kişinin sanıklık statüsü kamu davasının açılması ile başlar. Ancak istisnai olarak hazırlık soruşturmasında savcının sulh hakiminden tutuklama ya da sorguya çekme istemi ile de hakkında ön inceleme yapılan kişinin sanıklık statüsü başlamaktadır. Bu itibarla hakim dışında kalan kişilerin örneğin savcı yada ön inceleme görevi verilen kişinin önünde yapılan açıklamalara “ifade verme” denilmektedir. Doktrin, hazırlık soruşturmasında alınan ifadelerin teknik bakımdan sorgu olmadığı görüşündedir.[1]

            Sorgu, hakkında ön inceleme yapılan kişinin hakim tarafından dinlenmesidir. Bu bakımdan ön incelemeyi yapan ve savcı yetkilerini kullanan ön inceleme yetkilisinin, hakkında ön inceleme yapan kişiyi dinlemesi sanığın sorguya çekilmesi anlamına gelmez. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu 10.12.1990 tarih 1990/257 E, 1990/235 K. sayılı kararında “... Sanığı ancak hakim sorguya çekebilir. Hazırlık soruşturmasında henüz sanık sıfatı almamış hakkında inceleme yapılan kişinin dinlenmesi sorgu değil, ifade almadır. Sorgu savunma vasıtası olup, kanıt elde etmek için kabul edilmiş bir kurum değildir...” şeklinde bu hususu belirtmiştir.

            5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun “Tanımlar” Başlıklı 2. maddesinde “...

g) İfade alma: Şüphelinin kolluk görevlileri veya Cumhuriyet savcısı tarafından soruşturma konusu suçla ilgili olarak dinlenmesini,

h) Sorgu: Şüpheli veya sanığın hâkim veya mahkeme tarafından soruşturma veya kovuşturma konusu suçla ilgili olarak dinlenmesini,” şeklinde tanımlanarak konu netleştirilmiştir.

            Bu çalışmada da yukarda anılan nedenlerle, sanık yerine hakkında ön inceleme yapılan kişi; soruşturmacı yerine ön inceleme yapmakla görevlendirilmiş kişi; soruşturma yerine ön inceleme kavramları kullanılacaktır.

            1- Genel Olarak:

4483 sayılı Kanunun 6. maddesi “...Ön inceleme ile görevlendirilen kişi veya kişiler... hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisinin ifadesini de almak suretiyle yetkileri dahilinde bulunan gerekli bilgi ve belgeleri toplayıp, görüşlerini içeren bir rapor düzenleyerek durumu izin vermeye yetkili mercie sunarlar ...” hükmünü amirdir. Dolayısı ile kendisine suç isnat edilen memur veya diğer kamu görevlilerinin ifadesi alınmadan ön inceleme raporunun düzenlenmesi mümkün değildir. Kanunun bu hükmü nedeniyle, hakkında ön inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisinin ifadesinin alınması zorunludur. İfade almada Ceza Muhakemeleri Kanunu hükümlerinden yararlanılmaktadır.

            Danıştay 1. Dairesi 4483 sayılı Kanuna ilişkin (17.04.2000 tarih E: 2000/29-K: 2000/59 sayılı) görüşünde; hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisinin ifadesinin alınması sırasında Ceza Muhakemeleri Usul Kanununun 135. maddesinin uygulanması gerektiği belirtmektedir.

            Ceza Muhakemesi Kanununun 145-156. maddelerine göre hakkında ön inceleme yapılan memur ve diğer kamu görevlisinin ifadesine başvurma işlemi aşağıda belirtildiği şekilde yapılacaktır:

            2- Çağrının Yapılması:

Hakkında ön inceleme yapılan kişi, ön inceleme yapmakla görevlendirilenler tarafından ifadesine başvurulmak üzere çağrılmalıdır. Hakkında ön inceleme yapılan kişi davetiye ile çağrıldığı halde gelmediği taktirde zorla getirilecektir. Ancak bu husus davetiyede kişiye ihtaren bildirilmelidir. (Ceza Muhakemesi Kanunu, madde 145) Davetiyede ayrıca; belli bir zaman da belli bir yere gelmesi gerektiği, ifade sahibi sıfatıyla çağrıldığı, gelmediği taktirde zorla getirileceği hususları belirtilmelidir. Hakkında ön inceleme yapılan kişi davetiye ile gelmediği taktirde bu durum bir tutanakla tespit olunur.

Hakkında tutuklama kararı verilmesi veya yakalama emri düzenlenmesi için yeterli nedenler bulunan hakkında ön inceleme yapılan memur ve diğer kamu görevlisinin zorla getirilmesine karar verilebilir.

Zorla getirme kararı,

-Hakkında ön inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisinin açıkça kim olduğunu,

-Kendisiyle ilgili suçu,

-Gerektiğinde eşkâlini,

-Zorla getirilmesi,

 nedenlerini içerir.

Zorla getirme kararının bir örneği şüpheli veya sanığa verilir. Zorla getirme kararı ile çağrılan hakkında ön inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisi derhâl, olanak bulunmadığında yol süresi hariç en geç yirmidört saat içinde zorla getirmeyi isteyen ön incelemeyi yapmakla görevli memurun önüne götürülür ve ifadesi alınır.

Zorla getirme, bunun için haklı görülecek bir zamanda başlar ve zorla getirmeyi isteyen ön incelemeyi yapmakla görevli memur tarafından, ifade almanın sonuna kadar devam eder. (Ceza Muhakemesi Kanunu, madde 146)

            3- Kimlik Tespiti:

Kişinin ifadesine kimlik tespiti ile başlanılmalıdır. Ceza Muhakemesi Kanununun 147. maddesinin “a” bendinde kişinin kimliğinin tespiti yasal bir zorunluluk haline getirilmiştir. Kişinin isnat edilen fiille ilgili “susma hakkı” bulunduğu halde kimlik bilgilerine ait sorularda “susma hakkı” bulunmamaktadır.

İfade alınmasından maksat kişinin olayla ilgili bilgisine başvurmaktır. Kimlikle ilgili sorulara doğru cevap vermek yasal zorunluluk haline getirildiği için, ifadesine başvurulan kişinin kimliğine ilişkin sorulara doğru cevap vermemesi durumunda suç oluşmaktadır.

            Kimlikle ilgili sorulardan sonra kişiye şahsi hallere ait sorular sorulur. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunundan önce bu soruların neler olduğu belirlenmemişti. Uygulamada ifade verene medeni durumu ve çocuk sayısı ile ilgili sorular sorulmaktaydı. Şahsi hallere ilişkin bu soruların sorulması kişinin daha iyi tanınmasını sağlayacak bilgiler niteliğinde olması açısından faydalı olmaktaydı. Ceza Muhakemesi Kanununun 147. maddesinin g bendinde “İfade verenin veya sorguya çekilenin kişisel ve ekonomik durumu hakkında bilgi alınır.” hükmü yer almaktadır. İfade ve sorgu işlemlerinin kaydında, teknik imkânlardan yararlanılacağı ve yakalanan kişinin yakınlarından istediğine yakalandığının derhâl bildirileceği de hüküm altına alınmıştır.

            Ceza Muhakemesi Kanunu “İfade ve Sorgunun Tarzı” Başlıklı 147. maddesinde bu hususları tek tek saymıştır.

            4- Yüklenen Suçun Anlatılması:

Kimlik tespitinden sonra, hakkında ön inceleme yapılan kişiye hakkındaki tüm iddialar açıkça bildirilecektir. Kanunun ifadesiyle “Kendisine yüklenen suç anlatılır.”(Ceza Muhakemesi Kanunu madde 147/b) Ceza Muhakemesi Kanunundaki düzenleniş sırasına göre suçlamaları bildirme zamanı kimlik tespitinden sonra, fakat hakkında ön inceleme yapılan kişinin haklarının hatırlatılmasında ve esasa ilişkin ifade alınmasından öncedir.

Kişiye açıkça hangi nedenlerle ifadesinin alındığı anlatılmalıdır. Öyle ki hakkında ön inceleme yapılan kişi itham edildiği konuyu kendini savunabilecek kadar öğrenmiş olmalıdır.

            Hakkında ön inceleme yapılan kişiye her bir suç tek tek açıklanmalı ve hakkında ön inceleme yapılan kişi de her bir suç için tek tek ifade vermelidir. Suçların toptan belirtilip bunlar için toptan ifade alınması doğru değildir.

            Memurin Muhakematı Hakkında Kanunun uygulandığı bir dönemde Danıştay’ın verdiği bir kararda; “Muhakkik tarafından sanık memurun ifadesi, tutanak düzenlenerek sözlü alınabileceği gibi istenirse kendisine isnat edilen suç bildirilerek ve makul bir süre tanınarak yazılı olarak da alınabilir. Yeter ki sanık memura bir avukattan yararlanabileceği hususu C.M.U.K. 135. maddesine göre hatırlatılmış olsun.” denilmektedir. (Danıştay 1. Dairesi 16.2.1993 gün 1993/29 E:1993/26)

            5- Müdafiden Yararlanma Hakkının Bildirilmesi:

Hakkında ön inceleme yapılan kişiye isnat edilen suçun anlatılmasından sonra müdafiden yararlanma hakkının bulunduğunun söylenmesi gereklidir. Ceza Muhakemesi Kanununun 147. maddesinin c bendinde “Müdafi seçme hakkının bulunduğu ve onun hukukî yardımından yararlanabileceği, müdafiin ifade veya sorgusunda hazır bulunabileceği, kendisine bildirilir. Müdafi seçecek durumda olmadığı ve bir müdafi yardımından faydalanmak istediği takdirde, kendisine baro tarafından bir müdafi görevlendirilir.” hükmü yer almaktadır.

Ceza Muhakemesi Kanununun “Müdafiin Görevlendirilmesi” başlıklı 150. maddesindeŞüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, istemi hâlinde bir müdafi görevlendirilir.

Şüpheli veya sanık onsekiz yaşını doldurmamış ya da sağır veya dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede malûl olur ve bir müdafii de bulunmazsa istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.

Üst sınırı en az beş yıl hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra hükmü uygulanır.” denilmektedir.

Hakkında ön inceleme yapılan kişinin istediği müdafiiyi seçme hakkı vardır. Fakat müdafi yoksa veya müdafi seçebilecek maddi güçten yoksunsa bu durumda baro tarafından tayin edilecek bir müdafii talep edebilecektir. Müdafiiyi tayin edecek baro, ön incelemenin yapıldığı yerdeki barodur. İnceleme görevlisi tarafından müdafi talep etme hakkının olduğu kişiye bildirildiğinde kişi bu hakkını kullanacağını beyan ederse bu beyan tutanağa geçirilecektir. Kanunda ifade verenin ne kadar süre içerisinde müdafi getireceği belirtilmemiştir. Ancak müdafiin yardımdan yararlanma hakkı kişiye “soruşturmayı geciktirmemek kaydıyla” tanınmıştır. Bu itibarla sürenin bu tanımlamaya uygun düşecek “makul bir süre” olması gerekeceği tabiidir. Özellikle ön inceleme safhasının 30 veya azami 45 gün içerisinde tamamlanması gerektiği göz önünde bulundurularak bu sürenin tanınması gereklidir. İçişleri Bakanlığının 4483 sayılı Kanuna ilişkin yönergesinde de bu duruma net bir şekilde değinilmiş ve süre kısıtlaması hususu belirtilmiştir.

            Müdafi, Kanunun deyimi ile “hukuki yardımda” bulunacaktır. Hukuki yardım, pasif durumda kalma, gözlemci gibi durma şeklinde bir tavrı değil, aksine etkili bir katılmayı içermektedir. Ancak bu katılmanın derecesini ve sınırlarını iyice saptamak uygulama açısından son derece önem arz etmektedir. Müdafi, hakkında ön inceleme yapılan kişi ve ifade alanın bir arada bulunduğu mekanda hukuki yardımdan yararlanmanın içeriği iyice bilinmezse ifade alma imkansız hale gelebilir. Ön inceleme görevi verilen kişi tarafından alınan ifadelerde amacın “olayı aydınlatmak ve bilgi toplamak” olduğu dikkate alınırsa “hukuki yardım” gibi muğlak bir kavramın içeriğinin de            bu amaca uygun olarak tespit edilmesi gerekecektir. Bu nedenle ifade almada müdafiin görevi oldukça kısıtlı olacaktır.

            İfade almanın sıhhati ve hakkında ön inceleme yapılan kişinin haklarının bir noktada dengelenmesi için hakkında ön inceleme yapılan kişi ile müdafiin yalnız görüşmesine imkan tanındıktan sonra ifade almaya başlanılması uygun düşecektir. Memurlar hakkındaki ön incelemede hakkında ön inceleme yapılan kişinin, müdafi ile önceden görüşebilmeleri mümkün olduğu için bu konuda bir sorun olmayacaktır. Hakkında ön inceleme yapılan kişiye önceden bildirilen suçlamaları müdafi de öğrenmiş olarak ifade vermeye geleceğinden sadece ek suçlamalar getirilmesi durumunda, veya ifade verenin anlamadığı veya cevaplamak istemediği sorular sorulması durumunda müdafiin görüşünü alıp cevap verip vermemesinin sonuçlarını tartışılabilmesine imkan tanınmalıdır. Bu imkan ise ifade veren ile müdafiin yalnız kalmaları şeklinde olmalıdır.

Müdafiin kendisine soru sorulmadan konuşması, ifade alınırken veya tutanak tutulurken müdahalelerde bulunması kabul edilemez. Müdafiin, ifade verene nasıl cevap vereceğini söylemesi, bu yönde birtakım imalarda veya müdahalelerde bulunması yerinde değildir. Müdafi ifade alma sırasında değişen durumlar karşısında yalnız olarak ifade veren ile görüşüp hukuki yardımda bulunacak, “adil bir şekilde ifade alınmasına ve tutanak tutulmasına” dikkat edecektir.

Müdafiden vekaletname istenmeyecektir. Vekaletname tanzimi zaman alacağından ve soruşturma bu nedenle gecikmeye uğrayacağından sadece müdafiin kimliği istenmekle yetinilecektir.

İfade almalarda üç müdafi hazır bulunabilecektir. Üçten fazla müdafi bulunamayacaktır. Ancak müdafi baro tarafından gönderilmiş ise müdafi sayısı biri geçemeyecektir.

Kural olarak müdafi, hazırlık soruşturması sırasında dahi evrakı serbestçe inceleyebilmekte, böylece hazırlık soruşturmasının gizli olduğu ve evrakın incelenemeyeceği yasağı kaldırılmış bulunmaktadır. Bu konuda getirilen sınırlama hazırlık soruşturmasını yürüten savcının müdafiin dosyayı incelemesini soruşturmanın amacı yönünden sakıncalı bulması durumunda sulh hakimine başvurması ve onun bir yasaklama kararı vermesini istemesi durumunda ortaya çıkabilmektedir. (Ceza Muhakemesi Kanunu madde 153/2) 4483 sayılı Kanuna göre yürütülen ön incelemelerde de ön inceleme görevi verilen kişinin, incelemede kullanılan evrakların müdafiiye gösterilmemesi için sulh hakiminden izin alması gerekecektir. Ancak sulh hakiminden yasaklama alınsa dahi müdafiin hakkında ön inceleme yapılan kişinin ifade tutanağını, bilirkişi tutanakları ile yakalanan kişi veya sanığın hazır bulunmaya yetkili olduğu diğer adli işlemlere ilişkin tutanakları incelemesine ve bunların birer suretini almasına mani olunmayacaktır.

6- Susma Hakkı:

Susma hakkı, sanığın hakları içerisinde yer alan önemli haklardan biri olarak kabul edilmektedir. Kişiye, suçlandığı fiili anlatıldıktan sonra bu konuda açıklamada bulunmamasının kanuni hakkı olduğu söylenmesi gerekmektedir. Böylece ön inceleme görevi verilen kişi, üçüncü bir kişiyi vasıta yapmaksızın bizzat kişiye olay hakkında sorulara cevap vermek isteyip istemediğini soracaktır. İfade verene, yüklenen suç hakkında açıklamalarda bulunmamasının kanuni hakkı olduğu söylenecektir. (Ceza Muhakemesi Kanunu Madde147/e)

Susma hakkı kişiye “olayla sınırlı” olarak tanınmıştır. Kimlikle ilgili susma hakkı tanınmamıştır. Bilakis bu konuda doğru beyanda bulunma yükümlülüğü getirilmiştir.

İfade veren, kendisine yönetilen sorulara cevap vermek istemeyeceğini, susma hakkını kullanacağını beyan ederse ifade alan bu hususu tutanağa geçirmekle yetinecek ve bu tutanağı bu şekilde kapatacaktır. İfade verenin konuşmasını temin için kendisini zorlamak hukuka aykırıdır.

Kendisine susma hakkı söylendiğinde ifade veren bu hakkını kullanmış olacağını söyledikten sonra ileride konuşmak isterse bu isteği olumlu karşılanmalıdır. Çünkü hakkında ön inceleme yapılan kişinin susma hakkı kadar konuşma hakkı da vardır. İfade verene kendisini aklaması için konuşma hakkının bulunduğunun başlangıçta söylenmesi ve böylece kişiye özgür iradesiyle haklarını kullanmada seçme yapabilme imkanı verilmesi uygun düşecektir.

7- Lehte Olan Delilleri İleri Sürme Hakkı:

CMUK’ta yapılan son değişiklikle hakkında ön inceleme yapılan kişinin lehte olan delilleri ileri sürebilmesi şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanmasının talep edebileceğinin hatırlatılması da kanuni bir zorunluluk olarak getirilmiştir. Ayrıca ifade verene aleyhinde var olan şüphe sebeplerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek imkanı tanınması kurala bağlanmıştır.

Ceza Muhakemesi Kanununun 147. maddesinin “f” bendinde de, “Şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanmasını isteyebileceği hatırlatılır ve kendisi aleyhine var olan şüphe nedenlerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek olanağı tanınır.” hükmü getirilmiştir.

Kişi, kendisine yöneltilen suçlamalardan kurtulmayı sağlayacak delilleri ileri sürebilmelidir. Uygulamada “lehte ve aleyhte” olan tüm delillerin toplanması ön inceleme görevi verilen kişi açısından önem arz etmekte iken bu kez kanun kişiye lehte olan delillerin toplanmasını isteyebilmesi imkanını vermiştir. Böylece ifade bir savunma aracı olarak kabul edilmiştir. Bu bakımdan kişi susma hakkını kullanacağını söylemiş bulunsa dahi yine de delil talep etme imkanının bulunduğunun bildirilmesi uygun düşecektir. Muhtemelen kişi bu imkandan bilahare yararlanmak istemeyi düşünecektir. Ayrıca delillerin toplanmasını kabul etme ile “konuşmama” durumunda delil toplamasını da isteyememe gibi bir sonucun ortaya çıkması da böylece önlenecektir.

Toplanacak delillerin takdirini şüphesiz ön inceleme görevi verilen kişi yapacaktır. Örneğin ifade veren ön incelemeyi imkansız kılacak veya güçleştirecek nitelikte çok sayıda tanık gösterebilir. Ön inceleme görevi verilen kişi hazırlık soruşturması konusuyla ilgisi olamayan veya sonuca etki yapmayacak delillerin toplanmasını reddedebilir. Buna karşılık deliller kişinin suçsuzluğunu ortaya koyacak değerde ise bunların toplanmasından vazgeçilemeyecektir.

8- Yazılı İfade:

Ceza Muhakemesi Kanununda yazılı ifade alınması hususunda açık bir kural mevcut değildir. Ancak ifade veren sözlü ifade vermeyi reddederek yazılı ifade vermek isteğini söyleyebilir. Bu durumda kişinin bu talebinin reddedilmesi için neden yoktur. Kişi karmaşık olayları yazılı olarak daha iyi açıklayabileceği, elindeki birçok belgeleri böylece yazılı şekilde ifade edebileceği kanaatinde olabilir. Diğer taraftan sözlü ifadeye ek olarak tamamlayıcı mahiyette yazılı ifade de vermek istemiş olabilir.

Danıştay yukarıda kısaca değindiğimiz gibi kanunda yazılı ifade alınmasına engel bir kural bulunmadığı görüşündedir.

Bu durumlarda ifade verenin talebinin olumlu karşılanması yerinde olacaktır. Kanaatimizce yazılı ifade de bazı yanlış anlama, eksiklikler ve belirsizlikler olabileceği ve bunların soru ve açıklamalarla da o anda giderilemeyeceği için bu yönteme basit olaylarda müracaat edilmeli, karmaşık olaylar için geçerli nedenler mevcut değilse başvurulmamalıdır.

            9- İfadenin Tutanakla Tespiti:

            Ceza Muhakemesi Kanununun 147. maddesinde tutanakta nelerin yer alacağı hususu şu şekilde sıralanmıştır:

1. İfade alma veya sorguya çekme işleminin yapıldığı yer ve tarih.

2. İfade alma veya sorguya çekme sırasında hazır bulunan kişilerin isim ve sıfatları ile ifade veren veya sorguya çekilen kişinin açık kimliği.

3. İfade almanın veya sorgunun yapılmasında yukarıdaki işlemlerin yerine getirilip getirilmediği, bu işlemler yerine getirilmemiş ise nedenleri.

4. Tutanak içeriğinin ifade veren veya sorguya çekilen ile hazır olan müdafi tarafından okunduğu ve imzalarının alındığı.

5. İmzadan çekinme hâlinde bunun nedenleri.

              Yukarıdaki bütün hususların yerine getirilmesi suretiyle tutanak tanzimi zorunlu hale gelmiştir. Herhangi bir noktanın unutulmuş olması ifadeyi “hukuka aykırı bir delil kategorisine” sokacaktır. Bu nedenle ön inceleme görevi verilen kişinin ifade almaya başlamadan önce konuyu esas ve şekil yönlerinden tüm ayrıntılarıyla bilmesi gerekmektedir.

Tutanağa ifadeler yazılırken ifade verenin üslubuna uyulmalı, düzgün cümleler ile ifade verenin beyanında değişiklik yapılmamalıdır. Sorular ve hatırlatmalar varsa tutanağa aynen yazılmalı ve beyanlar arasındaki mevcut çelişkiler olduğu gibi bırakılmalıdır. İkrar mevcutsa olayın ayrıntıları ile ve ifade verenin üslubuna uygun olarak yazılması için ayrıca özen gösterilmelidir.

Tutanak hatalarına meydan verilmemesi için önemli noktalarda sorulan soruların ve cevapların aynen yazılması, ifade alanın sık sık kendilerine doğru görünmeyen hususları hatırlatmalarını söylemesi, tutanak bitince ifade alınan tutanağı bizzat okuması yerine ifade veren ve müdafi tarafından okunması ve gerektiğinde ifade veren tarafından el yazısı ile düzeltmeler yapılması uygun düşecektir.

İfadelerin okunması ve imzalanmasında yanlış yorumlara neden olunmaması için aceleci davranılmamalıdır.

10- Yasak Sorgu Yöntemleri:

Anayasamızda, “kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye” tabi tutulamayacağı (17/3) belirtilmiştir. Ayrıca, Anayasanın 38/5. maddesinde de “hiç kimsenin kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamayacağı” belirtilmiştir. Böylece insan onuru ve değeri koruma altına alınmıştır.

İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 6/2. maddesinde de kişinin suçluluğu kanıtlanıncaya kadar suçsuz bir kişi olarak kabul edilmesi gerektiği açıklanmıştır.

Bu düzenlemeler paralelinde Ceza Muhakemesi Kanununun 148. maddesinde, “Şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz.

Kanuna aykırı bir yarar vaat edilemez.

Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez.

Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.”hükmü yer almıştır.

Bu maddede ifade verenin beyanının onun özgür iradesine dayanması gerektiği kuralı getirilmiş ve bunu engelleyici nitelikte sayılan “kötü davranma, işkence, zorla ilaç verme, yorma, aldatma, bedensel cebir ve şiddette bulunma, bazı araçlar uygulama” gibi iradeyi bozan bedeni veya ruhi müdahalelerin yapılması yasaklanmıştır. Bu yasaklamalara “kanuna aykırı bir menfaat vaat” edilmesi de eklenmiştir.

Kanunda yasak sorgu yöntemlerine ilişkin olarak örnekler gösterilmiş ve ayrıca “iradeyi bozan bedeni ve ruhi müdahaleler” de yasak sorgu yöntemleri kapsamına alınmıştır. Böylece kişinin özgür iradesinin bu tür yöntemlerle bozulmak suretiyle hukuka aykırı deliller elde etmenin önemli sayıldığı belirtilmiştir.

            Kötü davranma, “kişinin vücut bütünlüğüne ve sağlığına yönelik, kişi tarafından hissedilen önemli eylemler” olarak tanımlanmaktadır. Kötü davranmaya örnek olarak vurma, aç ve susuz bırakma gibi haller gösterilmektedir.

İşkence ise maddede kişinin ruhsal varlığına yönelik acı ve ızdırap verici eylemler olarak ele alınmıştır. Doktrinde kişiye karşı bağırma ve ağır hareketler suretiyle uzun zaman süren aşağılayıcı davranışlar, kişiye ruhsal bir ızdırap vereceği düşüncesiyle gerçek olayların söylenmesi, yalan haberler (örneğin karısının tutuklandığı ve çocuklarının sokakta kaldığının söylenmesi) gibi eylemler işkence olarak kabul edilmektedir.

            Kişinin karar verme ve irade özgürlüğüne ilaç vermek suretiyle müdahalelerde bulunmak da yasaklanmıştır.

            “Yorma” dan kastedilenin ifade verenin “bitap hale getirilmesi” ve bu durumda karar verebilme yeteneğinin kaybedip ifade alan karşısında “bir araç durumuna düşürülmüş olması” dır. Yorgunluk, “bitkinlik” haline gelmediği sürece yasak sorgu kapsamında kabul edilmemektedir. “aldatma” da önemli olan yine kişinin özgür iradesinin etkilenmesi ve bu etki sonucunda beyanda bulunmuş olmasıdır. İfade alanın bir yalanı, örneğin suç ortağının hiç konuşmadığı halde her şeyi itiraf ettiğini söyleyerek ifade vereni konuşturması aldatmaya örnek olarak gösterilmektedir.

Bedensel cebir ve şiddette bulunma ve bazı araçlar uygulama kişinin fiziki tamlığı veya sağlamlığını ihlal eden eylemler şeklinde görüleceği için yukarıda yer alan “kötü davranma, işkence ve yorma” sayıldıktan sonra maddeye konulmuş bulunması anlamsız karşılanmaktadır.

            Kanuna aykırı bir menfaat vaat edilmesi de yasak sorgu yöntemlerinden sayılmış ve tüm bu sayılan yöntemlerin tahdidi olmadığı “gibi” sözcüğü ile belirtilmiştir.

            C-TANIKLARIN ÇAĞRILMASI VE İFADESİNİN ALINMASI

1- Giriş:

Tanık; ön inceleme konusu olay hakkında bilgi ve görüşüne başvurulan kişidir. Tanık beyanı ise; taraflardan olmayan birinin belli bir olay hakkında beş duyusu ile edindiği bilgileri yetkili makamlar huzurunda sözle bildirmesidir.

Bir kişinin tanık olarak kabul edilebilmesi için;

- Suça taraf olanlar dışında kalan üçüncü bir kişi olması gerekir. Bu nedenle şahsi davacı veya suçtan zarar gören kişiler tanık olarak kabul edilemez. Bunlar dışında üçüncü şahıs durumunda olan herkes tanık olabilir. Çocuklar, akıl hastaları, sanığın yakınları, iş ilişkisi içinde bulunan kişiler ve hatta yalan yere yeminden mahkum olmuş kişiler bile tanık olabilirler. Ancak sanık olan kişi tanık olamaz.

- Olayı, dava haricinde bilmesi, görmesi veya duyması gerekir.

2- Tanıkların Çağrılması:

Tanıklar, çağrı kâğıdı ile çağrılır. (Ceza Muhakemesi Kanunu madde 43) Ancak ön inceleme veya soruşturmanın daha kısa sürede tamamlanabilmesini sağlamak amacıyla doğrudan doğruya kendilerine duyuru yapmak veyahut da daire amirleri yoluyla yer ve zaman gösterilerek bir konuda görüşmek istendiği açıklanmak suretiyle çağrılabilir.

Bu çağrı telefon, telgraf, faks, elektronik posta gibi araçlardan yararlanılmak suretiyle de yapılabilir. Ancak, çağrı kâğıdına bağlanan sonuçlar, bu durumda uygulanmaz.

Çağrı kâğıdında gelmemenin sonuçları bildirilir. Usulüne uygun olarak çağrılıp da mazeretini bildirmeksizin gelmeyen tanıklar zorla getirilir ve gelmemelerinin sebep olduğu giderler takdir edilerek, kamu alacaklarının tahsili usulüne göre ödettirilir. Zorla getirilen tanık evvelce gelmemesini haklı gösterecek sebepleri sonradan bildirirse aleyhine hükmedilen giderler kaldırılır.

Fiilî hizmette bulunan askerler hakkındaki zorla getirme kararı askerî makamlar aracılığıyla infaz olunur.

3- Tanıklıktan Çekinme Hali:

Tanık beyanda bulunmaya zorunludur. Ancak Ceza Muhakemesi Kanununun 45 ila 48. maddelerinde belirtilen hallerde bu kural uygulanmaz.

Şu hallerde tanığın, tanıklıktan çekilme hakkı vardır.

a- Meslek ve sürekli uğraşıları sebebiyle tanıklıktan çekinme

Meslekleri ve sürekli uğraşıları sebebiyle tanıklıktan çekinebilecekler ile çekinme konu ve koşulları şunlardır:

a) Avukatlar veya stajyerleri veya yardımcılarının, bu sıfatları dolayısıyla veya yüklendikleri yargı görevi sebebiyle öğrendikleri bilgiler.

b) Hekimler, diş hekimleri, eczacılar, ebeler ve bunların yardımcıları ve diğer bütün tıp meslek veya sanatları mensuplarının, bu sıfatları dolayısıyla hastaları ve bunların yakınları hakkında öğrendikleri bilgiler.

c) Malî işlerde görevlendirilmiş müşavirler ve noterlerin bu sıfatları dolayısıyla hizmet verdikleri kişiler hakkında öğrendikleri bilgiler.

Yukarıdaki fıkranın (a) bendinde belirtilenler dışında kalan kişiler, ilgilinin rızasının varlığı halinde, tanıklıktan çekinemez.

b- Devlet sırrı niteliğindeki bilgilerle ilgili tanıklık

Bir suç olgusuna ilişkin bilgiler, Devlet sırrı olarak mahkemeye karşı gizli tutulamaz. Açıklanması, Devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar verebilecek; anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek nitelikteki bilgiler, Devlet sırrı sayılır.

Tanıklık konusu bilgilerin Devlet sırrı niteliğini taşıması halinde; tanık, sadece mahkeme hâkimi veya heyeti tarafından zâbıt kâtibi dahi olmaksızın dinlenir. Hâkim veya mahkeme başkanı, daha sonra, bu tanık açıklamalarından, sadece yüklenen suçu açıklığa kavuşturabilecek nitelikte olan bilgileri tutanağa kaydettirir.

Bu madde hükmü, hapis cezasının alt sınırı beş yıl veya daha fazla olan suçlarla ilgili olarak uygulanır.

Cumhurbaşkanının tanıklığı söz konusu olduğunda sırrın niteliğini ve mahkemeye bildirilmesi hususunu kendisi takdir eder.

c- Kendisi veya yakınları aleyhine tanıklıktan çekinme

Tanık, kendisini veya yazının C.3-d bölümünde gösterilen kişileri ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte olan sorulara cevap vermekten çekinebilir. Tanığa cevap vermekten çekinebileceği önceden bildirilir.

d- Hakkında Ön İnceleme Yapılan Kişinin Yakını Olması Nedeniyle Tanıklıktan Çekinme

Aşağıdaki kimseler tanıklıktan çekinebilir:

a) Şüpheli veya sanığın nişanlısı.

b) Evlilik bağı kalmasa bile şüpheli veya sanığın eşi.

c) Şüpheli veya sanığın kan hısımlığından veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyu.

d) Şüpheli veya sanığın üçüncü derece dahil kan veya ikinci derece dahil kayın hısımları.

e) Şüpheli veya sanıkla aralarında evlâtlık bağı bulunanlar.

Yaş küçüklüğü, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı nedeniyle tanıklıktan çekinmenin önemini anlayabilecek durumda olmayanlar, kanunî temsilcilerinin rızalarıyla tanık olarak dinlenebilirler. Kanunî temsilci şüpheli veya sanık ise, bu kişilerin çekinmeleri konusunda karar veremez.

Tanıklıktan çekinebilecek olan kimselere, dinlenmeden önce tanıklıktan çekinebilecekleri bildirilir. Bu kimseler, dinlenirken de her zaman tanıklıktan çekinebilirler.

 Tanık görev nedeniyle tanıklıktan çekinme hali dışında, tanıklıktan çekinmesinin sebebini bildirir ve bu hususta gerektiğinde yemin verdirilir. (Ceza Muhakemesi Kanunu madde 49)

Hakkında ön inceleme yapılan kişinin yakını olması nedeniyle tanıklıktan çekinme hakkı olduğu halde çekinmeyen tanığın, tanıklığının yemin ile teyidinin gerekip gerekmeyeceği ön inceleme ile görevlendirilenler tarafından tayin edilir. Bununla beraber, tanık yemin etmekten çekinebilir. Bu hakkı kendisine bildirilir. (Ceza Muhakemesi Kanunu madde 51)

4- Tanıklara Yemin Verdirilmesi:

Tanıklara yemin verdirilmesi ile ilgili usul ve esaslar Ceza Muhakemesi Kanununun 54-57. maddelerinde düzenlenmiştir.

Tanıklar ayrı ayrı ve tanıklıktan evvel yemin ederler. Ancak dinlenecek kişinin tanık sıfatıyla dinlenmesinin uygun olup olmadığı hususunda terettütler söz konusu ise yemin, tanıklıktan sonraya da bırakılabilir.

Tanığa verdirilen yemin, yeminin tanıklıktan önce ve sonra olmasına göre ikiye ayrılır. Tanıklıktan önce verdirilen yemine "mukaddem yemin", tanıklıktan sonra verdirilen yemine ise “muharrer yemin” denir. Yeminin şekli Ceza Muhakemesi Kanununun 55 inci maddesinde belirtilmiştir. Buna göre tanıklıktan önce yemin, "Bildiğimi dosdoğru söyleyeceğime namusum ve vicdanım üzerine yemin ederim." ve tanıklıktan sonra verilmesi hâlinde yemin, "Bildiğimi dosdoğru söylediğime namusum ve vicdanım üzerine yemin ederim." biçiminde olur.

Yemin verdirilirken şu hususlara özellikle dikkat edilir.

  • Yemin edilirken herkes ayağa kalkar.
  • Tanık okur yazar ise yemin metnini yüksek sesle okumalıdır. Tanık okur yazar değilse ön inceleme ile görevli kişinin okuduğu yemin metnini yüksek sesle tekrar etmelidir.
  • Okuma yazma bilen dilsizler yemini yazıp altını imzalar.
  • Okuma yazma bilmeyen dilsizler işaretlerinden anlayan bir kimse aracılığı ile işaretle yemin ettirilirler.

- Tanıklıktan çekinme nedenlerinin mevcut olup olmadığı hususuna dikkat edilmelidir.

Ön inceleme sırasında, daha önce dinlenen tanığın yeniden dinlenmesi gerekirse, tekrar yemin verdirilmeyip daha önceki yemini hatırlatılmakla yetinilir.

5- Yeminsiz Dinlenecek Tanıklar:

“Tanıkların akrabalıkları sebebiyle yeminden çekinme hakları olduğu hatırlatılmalıdır. Aksi takdirde tanıkların yeminle dinlenmeleri Kanuna aykırıdır.

            Aşağıda yazılı kimseler, tanık olarak çağrıldıklarında yemin ettirilmeden dinlenirler.

            - Dinlenme sırasında onbeş yaşını doldurmamış olanlar.

- Ayırt etme gücüne sahip olmamaları nedeniyle yeminin niteliği ve önemini kavrayamayanlar.

- Ön inceleme konusu suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, hakkında ön inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisi olanlar.

6- Tanıkların Dinlenmesi ve İfadelerinin Tutanakla Tespiti:

            Tanığa; dinlenmeden önce, gerçeği söylemesinin önemi, gerçeği söylememesi halinde yalan tanıklık suçundan dolayı cezalandırılacağı, doğruyu söyleyeceği hususunda yemin edeceği, anlatılır. (Ceza Muhakemesi Kanunu madde 53)

Her tanık, ayrı ayrı ve sonraki tanıklar yanında bulunmaksızın dinlenir. Tanıklar, kovuşturma evresine kadar ancak gecikmesinde sakınca bulunan veya kimliğin belirlenmesine ilişkin hâllerde birbirleri ile ve şüpheli ile yüzleştirilebilirler. Tanıkların dinlenmesi sırasındaki görüntü veya sesler kayda alınabilir. Ancak; mağdur çocukların ve duruşmaya getirilmesi mümkün olmayan ve tanıklığı maddî gerçeğin ortaya çıkarılması açısından zorunlu olan kişilerin tanıklığında bu kayıt zorunludur. Bu şekilde elde edilen ses ve görüntü kayıtları, sadece ceza muhakemesinde kullanılır. (Ceza Muhakemesi Kanunu madde 52)

Tanığa, ilk önce;

-Adı Soyadı,

-Yaşı,

-İşi ve yerleşim yeri,

-İşyerinin veya geçici olarak oturduğu yerin adresi, varsa telefon numaraları,

sorulur.

Tanık, dinlenmeden önce hakkında tanıklık yapacağı olayla ilgili olarak kendisine bilgi verilir. Tanıklık edilen konuları aydınlatmak, tamamlamak ve bilgilerinin dayandığı durumları gereğince değerlendirebilmek için tanığa ayrıca soru yöneltilebilir.

Tanığın sözü kesilmez tanık bildiklerini arka arkaya sıralar. Eğer tanık bildiklerini anlatmakta güçlük çekerse kendisine münferit sorular sorulabilir. Tanığın önceden yazılmış bir yazıyı tanık beyanı yerine geçmek üzere okuması veya vermesi gerekli değildir.

            Tanığın ifadesi bir tutanağa geçirilir. Tanığın ifadesinin birinci tekil şahıs ağzından aynen söylediği şekilde yazılır. İfadenin sonunda da “ifadenin okunduğu, yazılanların söylenenlerle aynı olduğu” düzenlenecek tutanakta belirtilerek imza altına alınır. Tutanakta ayrıca tanıklığa mani bir halin bulunmadığı ve usulüne göre yemin ettirildiği de yer almalıdır.

            Tanıklık, bir olayın gerçeğini aydınlatacak en kuvvetli delil olabileceği gibi, bazı durumlarda güvenilmeyecek ve şüpheli yönleri olan bir delil özelliği de arz edebilmektedir. Bazı tanıklar, iyi niyetlerine rağmen, dikkatli olmadıklarından olayları yeterli bir şekilde anlatamazlar. Bazıları ise olduğundan başka bir şekilde anlatırlar. Olayı iyi bir şekilde anlattırmak için, bir takım ara sorular sorulmak suretiyle tanığa yardımcı olunması gerekir.

7- Yalancı Tanıklık Yapanlar Hakkında Ceza Uygulaması:

Yasal bir sebep olmaksızın tanıklıktan veya yeminden çekinen tanık hakkında, bundan doğan giderlere hükmedilmekle beraber, yemininin veya tanıklığının gerçekleştirilmesi için dava hakkında hüküm verilinceye kadar ve her hâlde üç ayı geçmemek üzere disiplin hapsi verilebilir. Kişi, tanıklığa ilişkin yükümlülüğüne uygun davranması halinde, derhâl serbest bırakılır.

Bu tedbirleri almaya naip hâkim ve istinabe olunan mahkeme ile soruşturma evresinde sulh ceza hâkimi yetkilidir.

Davanın görüldüğü sırada bu tedbirler alındıktan ve yukarıdaki süreler suçun türüne göre tümüyle uygulandıktan sonra o dava veya aynı işe ilişkin diğer davada tekrar edilmez.

Disiplin hapsi kararına itiraz edilebilir

8- Tanığın Korunması

Tanık olarak dinlenecek kişilerin kimliklerinin ortaya çıkması kendileri veya yakınları açısından ağır bir tehlike oluşturacaksa; kimliklerinin saklı tutulması için gerekli önlemler alınır. Kimliği saklı tutulan tanık, tanıklık ettiği olayları hangi sebep ve vesile ile öğrenmiş olduğunu açıklamakla yükümlüdür. Kimliğinin saklı tutulması için, tanığa ait kişisel bilgiler, muhafaza edilir.

Hazır bulunanların huzurunda dinlenmesi, tanık için ağır bir tehlike teşkil edecek ve bu tehlike başka türlü önlenemeyecekse ya da maddî gerçeğin ortaya çıkarılması açısından tehlike oluşturacaksa; hâkim, hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan da tanığı dinleyebilir. Tanığın dinlenmesi sırasında ses ve görüntülü aktarma yapılır. Soru sorma hakkı saklıdır.

Tanıklık görevinin yapılmasından sonra, kişinin kimliğinin saklı tutulması veya güvenliğinin sağlanması hususunda alınacak önlemler, ilgili kanunda düzenlenir. Bu hükümler, ancak bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak uygulanabilir.

9- Tanıklara Tazminat ve Yol Giderlerinin Ödenmesi:

Çağrılan tanığa, her yıl Adalet Bakanlığınca hazırlanan tarifeye göre kaybettiği zaman ile orantılı bir tazminat verilir. Tanık hazır olmak için seyahat etmek zorunda kalmışsa, yol giderleriyle tanıklığa çağrıldığı yerdeki ikamet ve beslenme giderleri de karşılanır. Ödenmesi gereken tazminat ve giderler, hiçbir vergi, resim ve harç alınmaksızın, ödenir.

 

[1] Erkan Karaarslan, “Ön İnceleme Sırasında İfade Alınması,” Mali Kılavuz Dergisi, no.17, (Temmuz-Eylül 2002), 39.